Muhakeme ve Yargılama Problemleri

 

Değişen dünya ile birlikte bilginin yapılandırılma süreciyle ile ilgili yaklaşımlarda değişiklikler meydana gelmiştir. Böylece çocuklar bilgiyi alan konumdan çıkıp, oluş- turan konumuna geçmişlerdir. Çocuklar yeni öğrendikleri bilgileri önceki deneyimle- rinden yararlanarak yeniden oluştururlar. Bilgiyi yeniden oluşturma sürecinde çocu- ğun daha önceki edindiği deneyimler aracılığıyla yeni karşılaştığı bir nesne, kişi, olay veya olguyu içselleştirmeye çalışması ve mevcut olan şemalarıyla onu tanımlaması, özümseme yapmasına; karşısına farklı bir olgu çıktığında yaşadığı bilişsel dengesizlik sonucu mevcut şemalarında değişiklikler yapması ise uyumsamaya neden olur. Bu- nun sonucunda çocuğun bilişsel süreçlerinde denge meydana gelir. Bunlar olurken çocuklar her iki aşamada da düşünme becerilerini kullanırlar. Çocukların kendi öğ- renmelerinden sorumlu olmaları, düşünme becerilerini ne kadar iyi kullandıklarıyla ilgilidir. Bu nedenle erken yaşlarda çocuklara düşünme eğitimi verilmeli, yaratıcılık, problem çözme, eleştirel düşünme gibi beceriler kullanılarak çocuklar gerçek hayata hazırlanmalı, çocukların karar verme ve kendi kararlarından sorumluluk duyma is- tekleri artırılmalıdır.

Bilgi Almak İçin Lütfen Arayınız: 0544 204 61 82 ve 0322 234 9 234 

Direk Klinik Psikolog İle Görüşmek İçin: 0535 610 11 24

 

Düşünme Nedir?

Modern bilgi çağında ‘düşünme’ kavramının önemi gün geçtikçe daha çok artmak- tadır. Deneyimlerle kazanılan bilgi, çeşitli zihinsel süreçlerden geçirilerek içselleştiril- mektedir. Çok boyutlu olan bu zihinsel süreçlere yön veren şey düşünme kavramıdır. Nasıl düşündüğü hakkında bilgi sahibi olan kişiler orijinal fikirler üretmede, o fikirleri analiz etmede, öz değerlendirme yapabilmede, karar verme ve sorgulama yetisinde daha şanslı görünmektedirler. Bu nedenle nasıl düşündüğümüz üzerine araştırmalar yapılmakta, düşünmeyi öğretmeyi amaçlayan pek çok program geliştirilmektedir. Araştırmacılar işe ‘düşünme’yi tanımlamakla başlamışlardır.

Türk Dil Kurumu Sözlüğünde (TDK, 2015) duyum ve izlenimlerden, tasarımlar- dan ayrı şekilde aklın bağımsız ve kendine özgü durumu olarak tanımlanan düşünme kavramı Costa (2006)’ya göre duygularımızı, bedenimizde hissettiğimiz tüm yolları, ideallerimizi, inançlarımızı, karakterimizin niteliğini ve varoluş sebebimizi içine alır. Düşünmeyi öğrenmek, şimdi nasıl düşündüğümüzü fark etmek ile başlar. İnsanların çoğu nasıl düşündüğünün farkında değildir. İlk olarak kendilerini ve olaylara verdik- leri tepkileri dinleyerek düşünmeye başlayabilirler.

Özden (2005) düşünmeyi, gözlem, deneyim, sezgi, akıl yürütme ve diğer bağlan- tılar aracılığıyla elde edilen bilgilerin kavramsallaştırılması, analiz edilmesi, değer- lendirilip disipline edilmesi olarak tanımlar. Siegler ve Wagner-Alibali (2005)’e göre ise ‘düşünme’, problem çözme, muhakeme, yaratıcılık, kavramsallaştırma, hatırlama, sınıflama, planlama gibi derin zihinsel süreçleri içeren bir kavramdır.

Sevinç (2003) insanların hayatları boyunca elde ettikleri deneyimleri, problemleri çözüme ulaştırmak için kullandıklarını belirtir. Bu deneyimlerini sistemli bir düzene oturtmak için kişilerin düşünmeye ihtiyaçları vardır. Düşünme, kişisel deneyimleri bilgi işlem sürecine sokmaktır. Böylece ‘düşünmek’ kişinin kendisini ve toplumsal hayattaki problemleri çözmesinde yardımcı olur. White (2002)’e göre ‘düşünmek’ bir beceri olarak karakterize edilebilir çünkü uygulamalarla geliştirilebilir ancak bu tek başına çocukların ne yapacakları ve neye inanacakları hakkında açık bir şekilde dü- şünmelerine yönelik pozitif bir eğilim geliştirmeleri açısından yeterli değildir (Akt. Robson ve Hargreaves, 2007). Aubrey, Ghent ve Kanira (2012) düşünmeyi, anlamın ya da anlayışın inşası olarak görürler bu nedenle geliştirilecek düşünce programlarının düşünme ve muhakemeye yardımcı olacağını belirtirler.

Marzano vd. (1988) düşünmenin beş alt boyutu olduğunu belirtmiştir. Bu alt bo- yutlar metabilişsellik, eleştirel ve yaratıcı düşünme, düşünme süreçleri, çekirdek dü

şünme becerileri, içerik alan bilgisi ile düşünmenin ilişkisidir. Bu boyutlar bir sınıf- landırmayı içermez, ne ayrı ne de karşılaştırılabilir kategorilerdir. Alt boyutlar bazı durumlarda üst üste binmekte ve farklı bağlantılar aracılığıyla birbiriyle ilişkili ola- bilmektedir. Bu nedenle bir hiyerarşi oluşturmazlar. İlk boyut olan metabilişsellik kişi- nin kendisinin farkındalığını ve düşüncelerinin kontrolünü sağlar. Eleştirel ve yaratıcı düşünme boyutları en baskın düşünme temalarıdır. Bu iki farklı boyut düşünmeyi ka- rakterize etme açısından birbiriyle bağlantılıdır. Belirli süreçlere veya becerilere bakıl- maksızın bir düşünce az ya da çok eleştirel ve yaratıcı olabilir. Düşünme süreçleri kav- ram oluşturma, karar verme, problem çözme gibi durumlarda betimlenebilir. Bunlar daha üst düzey durumlar için de kullanılabilir. Çekirdek düşünme becerileri ise daha alt düzey durumlar için geçerlidir. Bu beceriler, üstbilişin yansımasındaki ve düşün- me süreçlerindeki daha basit bilişsel işlemler olarak tanımlanır. Örneğin karşılaştırma ve sınıflandırma becerileri, genellikle karar vermede ve problem çözmede kullanılan becerilerdir. Düşünmenin beşinci alt boyutu olan içerik alan bilgisi ile düşünme arasında- ki ilişki önemlidir. Çünkü insanlar bir şey hakkında düşünürken, düşüncenin içeriği, onların nasıl düşündüklerine etki eder. Örneğin sıralama ve sınıflama becerileri ge- nellikle sınıflama veya sıralama yeteneğinden çok konu hakkındaki kişinin bilgisine dayanır (Marzano vd., 1988).

Harlan ve Rivkin (2004) iki türlü düşünme olduğundan söz eder. Bunlardan ilki bilinçli düşünmedir. Bilinçli düşünmede kişi ne yaptığının farkındadır çünkü işin içine kazanılan dil ve bilgi kullanımı da girmektedir. Bilinçsiz düşünme ise üstü örtük tüm öğrenmeleri ve bilinçaltı düşünceleri kapsar ki bilinçsiz düşünme farkındalığımızın üstünde devam eder çünkü burada dil kullanılmamaktadır.

Bilgi Almak İçin Lütfen Arayınız: 0544 204 61 82 ve 0322 234 9 234 

Direk Klinik Psikolog İle Görüşmek İçin: 0535 610 11 24

 

Çocuklarda Düşünce Gelişimi

‘Çocukların düşünmeleri’ doğumdan ergenliğe kadar geniş bir süreci kaplar. Bir eylemin ‘düşünme’ olup olmadığına karar vermek zordur çünkü düşünme, problem çözme, muhakeme, yaratıcılık, kavramsallaştırma, hatırlama, sınıflama, sembolleştir- me ve planlama gibi derin zihinsel süreçleri kapsayan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Dil kullanma, nesneleri ve dış çevredeki olayları algılama gibi diğer düşünmeler daha basit süreçleri içermektedir. Çocuklar, kendi davranışları hakkında düşünerek karar vermede çok yeteneklidirler ve çevrelerinde meydana gelen olayları gözlem- lemeye çok isteklidirler. Çocuklar kendi istekleri doğrultusunda kavrama, geçmiş ve gelecekteki zihinsel imgelerini geliştirme, bilgi ve deneyimlerini kullanarak kendi ve diğerlerinin davranışlarını açıklama yeteneğine sahiptirler. (Siegler ve Wagner Alibali, 2005; Dağlıoğlu ve Çakır, 2007).

0-2 yaş aralığını içine alan duyusal motor dönem düşüncenin bilmek için fiziksel eylemler ve duyuları kullanmakla sınırlı olduğu bir evreyken, 2-7 yaş arasını kapsa- yan işlem öncesi dönem çocukların içsel düşünceyi kullanırken hala algı ve çevredeki fiziksel ipuçlarına dayandıkları bilişsel gelişim evresidir. Düşünce yapıları hala somut

nesnelere ve o anki gerçekleşen olaylara bağlıdır (Trawick-Smith, 1996-2014). Çocuk- ların nasıl düşündükleriyle ilgili yapılan ve en geniş kabul gören araştırmalardan biri Jean Piaget’nin teorisidir. Piaget, çocukta düşünce gelişimini ‘otistik’, ‘benmerkezci’ ve ‘sosyal’ olarak sıralamıştır. Otistik düşünce, bebeklikte görülen düşünce çeşididir ve dış gerçeklikten yoksundur bu nedenle çocuk imgelemler aracılığıyla kendi gerçekliğini yaratır. Benmerkezci düşünce ise çocuğun otistik ile sosyal düşüncesinin arasındaki bir düşünce konumudur. Çocuk sessiz bir şekilde düşünmeye başladığında benmerkezci düşünce yok olmaya başlar. Piaget benmerkezci düşüncenin olgunlaşmayla ile birlikte kaybolarak sosyal düşünceye dönüştüğünü belirtmektedir. Piaget’nin teorisine benmer- kezci düşüncenin ilerleyen yıllarda kaybolmadığını belirterek karşı çıkan Vygotsky, çocuklarda düşünce gelişimine yönelik geliştirdiği teorisinde benmerkezci düşünce- nin sosyal düşünceye dönüşmediğini, sosyal düşüncenin bebeklikten itibaren zaten var olduğunu, zamanla soyut düşüncenin gelişimiyle benmerkezci düşüncenin içsel düşünceye çevrildiğini belirtmiştir (Erdener, 2009). Vygotsky’e göre üçüncü yılın son- larına doğru çocuk benmerkezci konuşma dönemine girer. Bu dönemde dili problem çözmede bir yol gösterici olarak kullanır. Örneğin merdivenlerden inen çocuk kendi kendine “dikkat ol” diyebilir. Bu komut çevresindeki yetişkinlerin ona söylediği ko- mutların içselleştirilmesi sonucu oluşur (Bee ve Boyd, 2009). Vygotsky’nin teorisine göre dışsal aracılar (örneğin somut nesneler) aracılığıyla çocuk duyu motor düşün- ceden görsel temsili düşünceye geçiş yapar. Aracılar aynı zamanda çocukların kendi düşüncelerini izlemelerine, yansıtmalarına ve üst bilişsel becerileri edinmelerine de yardımcı olur (Bodrova ve Leong, 2013).

Piaget bebeklerin iki yaş civarına doğru düşünme biçiminin sembolik olduğunu belirtir. Bu dönemde çocukların nesnelere yönelik geliştirdikleri anlam ve kavramlar kendilerine özgüdür ve çoğu zaman gerçekçi değildir. Çocuk göz önünde olmayan obje, olay veya kişilerle ilgili olarak onları temsil eden semboller geliştirir (Senemoğlu, 2010). Bu evrenin ardından sezgisel düşünce dönemi gelir. 4-7 yaş dönemini kapsayan bu aşamada çocuklar ilkel düşünceyi kullanmaya başlarlar ve bütün soru çeşitlerinin cevaplarını bilmek isterler. Çocuklar anlayış ve kavram bilgileri hakkındaki bildikle- rinden emin gibi gözükürken, mantıksal düşünce biçimini hala kullanmamaktadırlar (Bayhan ve Artan, 2005). İki ve beş yaşları arasında çocuklar düşünmelerinde oldukça ileri bir hale gelirler. İlkel döngüsel tepkiler ve bebeklik döneminin deneme-yanılma tarzı problem çözümü ortadan kalkmıştır. Okul öncesi dönem çocukları eyleme geç- meden önce problem üzerinde düşünür. Kademeli olarak bebeklik döneminin somut dünyaya bağlı erken düşünce süreçlerini geride bırakarak etkileyici ve hayranlık uyandırıcı yeni bir akıl yürütme biçimi kullanmaya başlarlar. Bu dönemde gözlerinin önünde olmayan nesneler veya insanların ötesinde düşünebilirler ve göremedikleri, duyamadıkları, dokunamadıkları ve üzerlerinde etkide bulunamadıkları şeyler hak- kında derinlemesine düşünebilirler. Etraflarında olmayan nesneleri ve insanları hayal edebilirler, gelecekteki olaylar hakkında fikir yürütebilirler ve geçmiş olayları hatırla- yabilirler (Trawick-Smith, 1996-2014).

Çocukların düşünme becerisi, bilgi ve zihni becerilerin artmasıyla gelişmektedir. Dolayısıyla çocuklar yeni bilgiyi sahip olduğu bilgiden etkilenerek oluştururlar. Ge- lişen zihin sürekli bir dengelenme sürecindedir. Zihnin dengelenmesi için önceden bilenen bilgi ve aynı anda deneyim sürecinde karşılaşılan yeni bilginin özümsenmesi veya uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir. Çocuklar etkin bir öğrenen ve düşünür olarak bilgiyi nesneler ve düşüncelerle etkileşim içinde iken oluştururlar; sürekli soru sorup, bilmek isterler ve çok erken yaşlarda bile bazı amaçları vardır (Atak, 2017).

yazının devamı için tıklayınız.

Diko-Ges Terapi Metodu;

Diko-Ges Terapi Metodu, özellikle dikkat eksiliği, hiperaktivite bozukluğu, özgül öğrenme güçlükleri, okul çağı uyum problemleri, öfke dürtü kontrol bozukluğu, unutkanlık, tembellik gibi birçok okul çağı problemlerine ilişkin etkin çözüm sunar.

Diko-Ges Terapi metodunda neurofedback ve zenginleştirilmiş dikkat, konsantrasyon arttırıcı uygulamalar kullanılmaktadır.

Ülkemizde öğrenim gören öğrencilerin hemen hemen %20 ‘si nin yukarıda saydığımız problemleri yaşadığını düşündüğümüzde, Diko-Ges Metodunun ne kadar önemli bir çalışma olduğu anlaşılmaktadır. Diko-Ges Metodu, her çocuk özeldir felsefesinden yola çıkmış bir sistemdir. Her çocuk özeldir ve yaşadığı özel problem çözülürse mutlaka başarıya ulaşır. Diko-Ges Metodu, PDR Merkezi tarafından geliştirilmiş ve yüzlerce öğrencinin başarıya ulaşmasında etkin rol oynamıştır. Diko-Ges Metodu, ülkemizde uygulanan sistemler içerisinde en etkili çözüm sunan sitemdir. Diko-Ges Metodu; Danışmanlık merkezi, Aile, Çocuk ve Öğretmen arasında geçen bir süreçten oluşur.

Tüm bu ekibin sorumluluklarını yerine getirmesi durumunda, çocuktan çocuğa değişmek kaydıyla %65 ile %95 arasında akademik performans artışı sağlar. Siz de çocuklarınızın başarısını ve mutluluğunu istiyorsanız Özel Kariyer Aile Danışma Merkezi’nin sunduğu bu sistemden yararlanın.

Bilgi Almak İçin Lütfen Arayınız: 0544 204 61 82 ve 0322 234 9 234 

Direk Klinik Psikolog İle Görüşmek İçin: 0535 610 11 24

Yorum Yap